Canan Atalay (1967 - Bulanık)
Yeni Görünüler II
Metin: Bâlâ Atalay
40 Sayfa
30 cm x 24 cm
Sanat eğitimi aldığım yıllarda sanat galerilerini sık aralıklarla gezerdim. Eser üretmek kadar değerli olan sanat izleme mekânları ilgimi çekerdi. Bu mekânlarda sanatçıların kendi atölyeleri dışında oluşturdukları eserlerin sanatsever kitleyle buluşturulması önemliydi. Bu ortamı hazırlamak, eserlerin sunulmalarına katılmak, tartışma ve değer ortamı yaratmak en önemli isteğimdi. O yıllarda düşünü kurduğum ortamlar büyük çabalar sonucunda hayata geçti. Ailemde bu oluşuma destek verecek sanatçıların bulunması ayrıca büyük bir şans oldu benim için. Atlas Sanat Galerisi'ni 2005 yılında kurarak bu yolculuğa başladık. Açılış sergisinden bugüne dek önemli sanatçılara ev sahipliği yapan Galeri yılların çabasıyla önemli bir birikimi arkada bırakıyor. Sanatı yapanlar kadar, yazanlar, anlayanlar, tartışanlar olmalıydı. Her şeyin kolayca tüketildiği bir ortamda bunu sürdürmek bir hayli zordu. Galerinin en üretken sanatçısının, 2014 yılında açacağı bu sergisinde, katalog yazısının benden istenmesi beni çok mutlu etti ve şimdi bu yazıyı yazmak bana çok anlamlı geliyor. Canan Atalay, benim aynı zamanda ablam ve ilk hocamdır. Hacettepe’deki eğitim yıllarını beraber yaşadık. Sonra yurt dışına gitti. Shakespeare’in memleketinden gönderdiği mektuplarında yeni deneyimlediklerini paylaşmasının olumlu ve motive edici etkilerini bugüne kadar taşımışımdır. Bu mektuplarla birlikte gönderilen el yapımı kâğıtlarda lale, ev, imgeleri sıklıkla yer alıyordu. Uzaktan gönderilen bu çalışmalar doku ve boyutundan olsa gerek küçücük tablet resimler gibiydi. Hep şiirsel, içten ve samimiydi. Uzak kalan birçok şeyi birbirine bağlayan duygu ve tutkuyla yoğrulan sığınaklar olarak belleğimizde kazınıyordu. İngiltere'deki eğitimi sonrasında babamızın dayısının 1915'de şehit düştüğü 'Kilise Tepeleri' şehrinde zorunlu hizmeti başladı. Bu kutsal topraklarda imgeleri arasına mavi yük gemileri, kayıklar eklendi. Mavinin çeşitli tonlarıyla bu şehri resmetti. Doğanın sonsuz boşluklarını içeren bu resimler mistik bir atmosferi de sunumluyorlardı. Rengi resminin en önemli enstrümanı olarak görüyordu. Ve onunla yeni dokular ve motifler arayışını sürdürüyordu. Ülkeler arası gidip geldiği yerler, yaptığı yolculuklar temaları arasında yer aldı. Eve duyduğu özlem resimlerinde hep ön planda oldu. Yurtdışı eğitiminde başlayan bu izler halen devam ediyor. Aynı memleket içinde kentler arası yaptığı yolculuklar da aralıksız sürdü. Ev artık onunla birlikte hareket eden her şey gibi… 2002'de doğan Doğa Işıl’ın yaşamlarına girmesiyle resimlerine çocuksu duyarlılıkları taşımaya başladı. İmgelerini ay ve yıldızlar donattı. Laleler hep vardı. Tek başına duran, rengârenk… Uzun uzun yollarda ağır ağır ilerleyen sonsuzluğun simgesi salyangozlar ve daha nice imgeler çalışmalarına konuk olmaya başladı.  Canan Atalay her yıl sanat eserleriyle aralıksız Atlas Sanat Galerisi’nin oluşumuna büyük katkılar sağladı. 2006’da "Katmanlar” adıyla sergilenen eserlerini, "Renk Evleri”(2007), " Yer ve Anlam”(2008), ”Diyaloglar”(2009), ”Diyaloglar II”(2010), "Yeryüzü” (2011), "İçsel Manzaralar”(2012), "Yeni Görünüler”(2013) takip etti. Yoğun boya tabakalarıyla resmettiği kâğıt işleri, akrilik ve yağlıboya eserleriyle bilinen Atalay "Yeni Görünüler’e” eklenen bu ikinci sergisinde de doğa görünümlerinin imlediği sakinliğe ve sessizliğe dikkat çekiyor. Gözlemledikleriyle, hatırladıkları mekân izlerinin duyumsal etkilerini bizlere hissettiriyor. İnce boya katmanlarıyla yapılandırılmış yüzeylerde sürekli yolculukla geçen günlerini sezdiriyor. Belleğinde bıraktığı etkileri, yeri, zamanı ve renk duyumlarını görüyoruz. Mekânlar arasında tekrarlanan sarmallar, yatay planlar, gidilen ve gelinen mesafe arasındaki geçişler, uzaklıklar bir resimden diğerine uzanıyor. Yük taşıyan bir geminin yarısı diğer resimde yol alırken başka bir resimdeki laleye bağlanıyor. Atalay, farklı resim teknikleriyle ve renk araştırmalarıyla daha önceki resimlerin devamı niteliğinde kurguladığı bu çalışmalarında hâkim olan sakin ortamda, yazınsal düşlere başvuruyor. İmgelerinde şairane bir süreklilik sağlıyor. Klişeye kaçmayan ve sistematik söylemden uzak durarak insanı duygusal bir derinliğe mahkûm etmeyen bir yaklaşım içindedir. O'na göre resim renk, ton ve şekille üretilen üç boyutlu kurgusal mekân ve uyum yakalamaktır. Kuru ifadeye kaçmadan metne dayalı işaretleri göstermeye çalışır. Kendi deneyimini bütüncül bir seçkiyle otobiyografik olarak bizlere aktarır. Sanatçının oluşturduğu yapıtların arka planında onların üretildiği yer ve zaman kadar sanat tarihinden aldığı miras da önemli bir rol üstlenir. Filozofların, şair ve yazarların yarattığı düşünsel zeminler onda ressamca özgün sanat biçimlerine dönüşür. Yapıtın nelere gönderme yaptığını bilerek hareket etmek ve izleyicileri onlarla sohbet alışverişi içine davet etmek ister. Şimdi ise, Çanakkale’deki yaşamı, ilk resimlerindeki gibi, aynı güçlü renkler ile yeniden görünüyor… Yeşilin en yeşili, mavinin en derini, gecenin ve gündüzün ışıltısı hep çoğalıp devam etsin... (Bâlâ Atalay, "Yeni Görünüler ve Yolculuklar")


Yeni Görünüler
Metin: Solmaz Bunulday
40 Sayfa
30 cm x 24 cm

Sanatçı, katmanlaşan imgelerle içiçe betimlediği doğal görüntüleri farklı mekan örgüleriyle ortaya koymakta ve yeni atmosferler yaratmaya çalışmaktadır. Kullandığı simgesel imgeler, yüzeye indirgenmiş olsa da seçtiği renkleri kullanmaktaki ustalıkla mekansal atmosferleri yaratmaktadır. Sanatçının sıkça yaptığı yolculukların, birer belgesi olarak bu resimleri algılamamız gerekir. Sanatçı, mekanlar arasında tekrarlanan bir sarmalda yaşamaktadır. Seçtiği imgelerle anlatımı güçlendirerek belleğimize kazımaktadır. Atalay’ın imgeleri "yolda olma hali” ve "evde olma hali” arasındaki gerilime göndermedirler. Burada "arada olma” durumu yaşanmaktadır. Kimi imgeler "yolda olma hali”ne kimileri de "evde olma hali”nin simgeleridir. Bu imgeler kimi zaman onun yolculuklarında karşılaştığı kimi zaman da beklediği yerlerdeki görünülerdir. Görünüdürler çünkü gelir ve geçerler, durmazlar, yerleşmezler, "arada”dırlar.
(Solmaz Bunulday, "Yeni Görünüler")


Katmanlar
Metin: Brian Curtin
56 Sayfa
30 cm x 24 cm
"Son dönem resim dizisinde, Canan resimsel endişelerini ‘ev’ üzerinde gerçekleştirdiği derin düşünmeye dayandırarak ev ile ilgili bina ve cadde gibi en ikonik işaretleri kullanırken bunların yanısıra imgeseli zenginleştirecek başka sembolik elemanlara da yer verir. Her yerde ve her zaman hazır bulunan işlevsel iskâna dair biçimlerin ve daha seyrek olarak cami kubbelerinin ortasında bazen bir lale ya da bir harf parçasıyla karşılaşırız. Çoğunlukla monokrom olan resimler parlaktır; çarpıcı kırmızılar ve sarılar gizli mavilerin, kahverengilerin ve grilerin dokunuşlarıyla boyanmıştır. Uzamlar arkitektonik yoğunluktan derin, ışıklı bir uzaya doğru yer değiştirirler. Resimler bir çırpıda kentsel deneyimin gerçekliğini ve şehirlerin düşünü kurduğumuz yolları çağrıştırır. Ya da şehirlerin bize düş kurdurduğu yolları.”
(Brian Curtin, Ev, "Kentsel Deneyim ve Düşler")


Renk Evleri
Metin: İsmail Ateş
48 Sayfa
30 cm x 24 cm
"Canan Atalay "Renk Evleri” adını verdiği yeni (2006-2007) seri çalışmalarında yalınlaştırılmış biçim arayışlarıyla içsel bir yolculuğa çıkmaktadır. Akıp giden deniz, gökyüzü, dağ silüetleri, birbiri içine giren evler ve çatılarla örtüşen organik, geometrik ilişkilerle ev, yıldız, kapı, çiçek gibi motifler ve günlük kulanım nesnelerini simgesel bir biçimde kullanarak düşsel, ama aynı zamanda "gerçek” bir atmosfer yaratmaya çalışmaktadır. Sanatçı imgeseli zenginleştirecek başka sembolik elamanlara da yer verir: her yerde ve her zaman hazır bulunabilen işlevsel mekana dair biçimlerin, cami kubbelerinin ortasında bazen bir lale veya başka bir sürpriz motifle karşılaşırız."
(İsmail Ateş, "Canan Atalay’ın Sanatına Dair”)


Yer ve Anlam
Metin: Be Takerng Pattanopas
32 Sayfa
30 cm x 24 cm
Yıllar önce Galler’de öğrenciliğimiz sırasında Canan’a neden resimlerinin hep gri olduğunu sorduğumda bana cevap olarak Ankara’dan ayrılmadan önce yaptığı bazı resimleri göstermişti. Resimlerde, Galler havasının capcanlı Akdeniz iklimini nasıl kasvetli ve loş bir hava haline getirdiği açıkça görülüyordu.
Atalay’ın resimlerinde dağlar, okyanuslar, gemiler ve özellikle de lale ve ‘yuva’ motifleri sürekli karşımıza çıkar. Bu motifler ne kadar tanıdık olursa olsun, Atalay’a ait bir başka yerden, başka bir mesafeden bize bakarlar.  ‘Uzak yerler’ deyince diğer çalışmaların yanı sıra o zamanlarda yaptığı resimleri ve bu resimler ne kadar ufak tefek de olsalar içlerindeki uzaklık ve insanı hayrete düşüren boyutlardaki o boşluğu anımsarım.
Aradan yıllar geçti. Her ne kadar laleler de evler de bir başka alemin pusları arkasından bakar gibi görünseler de Atalay’ın resimlerinde yeniden parlak renkler görmek beni mutlu etti."Şöyle yazmıştı Atalay: "[Bu motifler] bende bir yer duygusu uyandıran çeşitli duygusal durumların ifadesidir.” Ancak, bu motiflerin Atalay için evden uzaktaki yerleri ifade ettiği sanılmasın; öyle değildirler. Ev simgeleri ve laleler ona aittir, başkasına değil. Tüm o renkler, hareketler ve arkasında bıraktığı izler ressamın başka başka yerlerden evine bakışını ortaya koyar. Atalay, eserlerinde gittiği farklı yerlerde içini kaplayan çeşitli duygusal hallerini resmeder. Onun resimlerinde, nerede yapıldıklarından bağımsız olarak bir ev özlemi her zaman hissedilir. Bu nedenle, bu resimler sadece bir yaşamöyküsü olarak görülmemelidir.”
(Be Takerng Pattanopas, "Uzaktaki Ev, Sakin Hayatlar")


Diyaloglar
Metin: Gül Sarıdikmen
36 Sayfa
30 cm x 24 cm
"Diyaloglar” adını taşıyan bu sergisinde seramik çalışmalarına da yer veren sanatçı, resimlerinde geliştirdiği konusal birlikteliği "tablet” olarak adlandırdığı yüzeylere taşır. Fresco etkisinde renk planlarının sıralanışıyla katılaşmış manzara görünümü veren 'seramik tabletler', tuval ve kağıt çalışmalarla içsel bir diyalog oluştur. Sivil mimarlık yapıtlarının önemli örneklerinden biri olan Nejat Ersin'in kentli aileler için tasarladığı Cinnah 19 Apartman'ında yer alan galeri mekanında dördüncü sergisini açan Atalay, bu özel apartman bloğunun dairesinde eve ait hisleri 'çatı'yla simgeleştirirken bundan önceki sergilerle de yeni bir diyalog kurar. Sanatçının Ankara ve Çanakkale’deki süren yaşamı ve iki kent arasındaki yolculukların izlerinin de doğal olarak çalışmalarına yansıdığı görülür. Ev’i en yalın haliyle, en yalın formuyla tuvale ve seramik yüzeylere aktarır. Bilinçaltındaki evi resmeder her iki malzemede de Atalay. Belleklerde kalan evler. Evin tüm renklerini görmek mümkündür. Düşlerdeki rengârenk evler. Ev özeldir, resimlerindeki ev, dışarıdan görülür, içi resme yansımaz, ama izleyici, resmin karşısında kapıdan ya da pencereden giriverir içine. En yalın haliyle renkli dünyanın evleri belirir. Basit, sade, ama içinde yaşanılası ev/ler. Bu evler, sığınaktır, barınaktır, yuvadır. 2008 tarihli "Salyangozun Evi” ve "Salyangozun Yolculuğu” adını verdiği resimlerindeki salyangoz da eve yuvaya, barınağa, sığınağa göndermedir. Salyangoz kabuğunu sırtında taşır, kaplumbağa gibi. Onların barınağı kabuklarıdır, korktuklarında sığınaklarıdır. Evin, yuva, barınak, sığınak olması güçlü biçimde bu resimlere hâkimdir. Atalay için Bachelard’ın "Mekânın Poetikası” adlı eserindeki "ev düşçüsü” tabirini kullanmakta sakınca yoktur. Yazar, "Bir ev düşçüsü her yerde ev görür. Kuracağı barınma düşlerinin tohumları her yerdedir” der. Atalay, bir "ev düşçüsü” olarak, belleğindeki ev imgesini açığa çıkarmakta ve izleyiciyi de resmin içine çekmektedir. Çalışmalarında, biraz çocuksu bir duyguyla evleri, çiçekler süsler. Çiçekler arasında lale öne çıkar. Çiçekli evler ya da başlı başına konu olarak laleler. Sanatçı, lale motifinin yukarıya doğru hareketi ve yolculuğu, uzayı gösteren simgeler olarak resimlerinde yer aldığını belirtir. Resimlerde, lalenin yukarı doğru giden üçgen yapısı da yine evlerin üçgen çatısına uyum sağlar. Resimlerindeki gemi, alıp götürür insanı uzaklara, ama uzaklar da evler kadar yakın değil midir? Gemiler, Çanakkale hatırası. Gemi, aslında evden alıp götürse bile yine eve getirir. Atalay’ın resimlerindeki gemiler, aslında eve giderler. Ev özlemi, eve duyulan özlem, yuva özlemi, düşler, şehirler, yollar, yolculuklar, kimi kısa, kimi uzun…
(Gül Sarıdikmen, "Yeni Diyaloglar")


Diyaloglar II
Metin: Canan Atalay
32 Sayfa
30 cm x 24 cm
"Diyaloglar II”, resim ve seramik pratiğinin karşılıklı konuşmalarını içermektedir. Resimde geliştirdiğim soyutlama ve figürasyon arasındaki güçlü anlatım dilini, yeni imge ve kavramları zaman içinde seramik malzemesine aktararak malzemeler arası birliktelik kurmaya çalışıyorum. 
"Tuval, Kağıt, Seramik” ve bunlar üzerinde kullanılan boya maddeleri: Birbirinden tamamen farklı özellikleri olan malzemelerin konusal birlikteliklerle karşılıklı içsel konuşmalarının yansımalarıdır. Yaşamın çizgisini simgeleyen ev, çiçek, gemi sembolleri, her malzemenin kendi gramerinde açığa çıkar ve eklenerek parçalar arası birliktelik kurarlar. Çalışmaların ortaya çıkarılış süreleri arasında değişen zaman ve mekân aralıkları özellikle yoğun bir biçimde kullanılan mavi rengin etkisiyle birbirinden ayrı çalışmalar arasında devamlılık duygusu yaratmaktadır. Uzamlar sessizdir. Derin, ışıklı bir boşluk duygusu hakimdir. Spottan etkilerle resmedilmişlerdir. 
Renksel bir yapı içinde sessiz doğa kesitleri her malzemede başka bir zaman ve boyut hissettirir. Malzemeyle renkli bir konuşma metni uzayıp gitmektedir. Boyasal yapılandırmalara dayalı olarak ortaya çıkan renksel etki bir çalışmadan diğerine imgeler aracılığıyla bağlanarak büyür. Fresco etkisinde kullanılan renk planlarının sıralanışıyla katılaşmış manzara görünümü veren seramik tabletler, kâğıt ve tuval çalışmalarla içsel bir konuşma oluştururken, yere ait duyguların izleri doygunlaştırılmış, çoğunlukla tek bir renk özüne sahip renklerle açığa çıkarlar. Doğal hayatın sunduğu çevresel rengin etkisiyle yapılmıştır bu çalışmalar. Belleklerde kalan evler, karanlık gecede parıldayan ay, güzel bir gün batımı, uzayıp giden mavi bir deniz, ormanın gür yeşili, insanı sarmalayacak etkiyle doğayı, çevreyi duyumsatır. Her çalışma birbiriyle sessiz diyalog içerisinde yaşamlarını sürdürürler. İnsan- insan diyalogunun yerine geçen imgeler dünyasının karşılıklı konuşmaları iki malzemede bir bütün olur.
(Canan Atalay "Resim, Seramik: Karşılıklı Konuşmalar")


Yeryüzü
Metin: Solmaz Bunulday
32 Sayfa
30 cm x 24 cm
"Sanatçı için "Yeryüzü” nedir, ne ifade eder? Kimi yerde kutsallığı simgeleyen bir doğadır, kimi yerde doğanın geçirdiği dönüşümler, döngülerdir, "sis”tir, "kış”tır, "bahar”dır. "Yeryüzü” Sergisi aynı zamanda "Yer ve Anlam”dır, "Yer Duygusu”dur, "Ev Serisi”dir, "Kent Serisi”dir, "Uzaktaki Ev”dir, "Düşler Evi”dir, "Renk Evleri”dir, "Tepede Evler”dir, "Kentten Görünüş”tür, "Büyük Boşluklar”dır. Bir bakıma dünyanın yüzü, yüzleri, bir bakıma da kaynağını sanatçının kişisel mitolojisinden alan bir "yüz”dür. Aynı zamanda izleyicinin yapıtlara yüklediği anlamlardır. Bu yönüyle bu sergide yer alan yapıtların her biri birer "açık yapıt”tır. 
Sanatçı bu serisinde kendi içsel manzaralarını yaratmıştır. Bu manzaralar "imkânsız ve benzersiz manzara”lardır. İmkânsızlıkları daha önce gördüklerimize hiç benzememelerinden ve benzeme ihtimali olmamasından, benzersizlikleri ise sanatçının kendi manzaraları oluşundan gelmektedir. Geniş parlak bir renk skalasına sahip bu manzaralar sanatçının yeryüzünde gördüklerine benzememektedir. Bu nedenledir ki bu manzaralar Canan Atalay’ın manzaralarıdır. Belki burada sanattan bir "sığınak” olarak bahsedilebilir. Eğer çevrenizde gördükleriniz çirkin, berbat, kötü vs. ise, o zaman kendinize bir sığınak yaratabilirsiniz. Burada da böyle bir şeyden bahsedilebilir: Sanatın bir "sığınak”, etraftaki çirkinliklere rağmen olması gerekeni gösteren bir sığınak olma durumundan ya da izleyiciye hayal edebilme olanağını sağlayan bir sığınak olma durumundan. Bu nedenledir ki sanatçı kendi manzaralarını yaratırken, izleyiciyi dışarıda bırakmamıştır. Bu yapıtlar izleyici için de bir "sığınak” olabilir. Öyle ki, bu manzaralar izleyiciye kimi yerde bir boşluk hissi vermekte, kimi yerde onu içine alıp uzaklara götürmekte, kimi yerde de izleyicinin hayal gücünü harekete geçirmekte ve hoş duygular yaşatabilmektedir. Sanatçının istediği de budur işte. Renklerin, biçimlerin, imgesel motiflerin oluşturduğu anlam ve alan arayışlarının görselleştirilmesi; sanatın ve yeryüzünün sonsuz bir yaşam kaynağı olarak sürdürülmesi. 
Sanatçının diğer yapıtlarında da söz konusu olan soyutlamaların izleri burada da vardır. Yeryüzüne dair bir takım imgeleri ayırt edebiliriz. Ancak şu kesindir ki, bu manzaralar, bu yeryüzü parçaları kendileri dışında başka hiçbir şeye benzememektedir. Bu benzememe durumu "kendi manzarasını yaratmak” isteyen bir sanatçıya, onun düşlerine aittir".
(Solmaz Bunulday, "Yeryüzüne İçsel Bakış")


İçsel Manzaralar
Metin: Gül Sarıdikmen
32 Sayfa
30 cm x 24 cm
Sanatçının daha önceki çalışmalarında da ele aldığı bellek kavramı ve imgelerle, yalın formları, sağlam altyapı kurgusu ve çarpıcı renkleriyle örtüştürme çabası seramik tabletlerdeki resimlerinde de görülür. Formlarda yalınlığı seçerek en yalın, en temel duyguyu vermeyi amaçlayan sanatçının eserlerinde, renk her zaman öne çıkar. Rengin kromatik etkisi yanında, yalınlık, denge, şiirsel soyutlama resimlerinin esasını oluşturur. Farklı malzemelerle ortaya koyduğu eserlerinde, renk ve konu bütünlüğü vardır. Canan Atalay'ın resimlerindeki "ev" imgesi, yuva, barınak, sığınak, yaşam alanı, özgürlük alanı, güvende olunan yer, özel yer gibi daha pek çok kavramı içine alır. Sanatçı, ev imgesini, en yalın formuyla tuvale aktarır. Bilinçaltındaki evi resmeder. Düşlerdeki rengârenk evler. Ev özeldir, resimlerindeki ev, dışarıdan görülür, içi resme yansımaz, ama izleyici, resmin karşısında kapıdan ya da pencereden giriverir içine. En yalın haliyle renkli dünyanın evleri belirir. Basit, sade, ama içinde yaşanılası ev/ler. Bu evler, sığınaktır, barınaktır, yuvadır. Daha önceki "Diyaloglar Sergisi" yazısında, Gaston Bachelard'ın "Mekânın Poetikası" adlı eserindeki, "Bir ev düşçüsü her yerde ev görür. Kuracağı barınma düşlerinin tohumları her yerdedir." söyleminden yola çıkarak Atalay için "ev düşçüsü" tabirini kullanmakta sakınca olmadığını belirtirken, aynı düşünceyi yine tekrarlıyorum. Atalay, bir "ev düşçüsü" olarak, belleğindeki ev imgesini açığa çıkarmakta ve izleyiciyi de resmin içine çekmektedir.
(Gül Sarıdikmen, "Yeni Diyaloglar", Diyaloglar/Dialogues, sergi kataloğu, Nisan 2009.) Evi, düşleri koruyan bir sığınak, anıların saklandığı mekân, yaşam alanı, belli zamanlarda içinde yaşanılan barınak, koruyucu bir kabuk, yuva olarak gören Atalay, kağıt, tuval ve seramik tablet üzerine resmetmek dışında, 1997'de minyatür boyutlarda bir seri halinde seramik evler de yapmıştır. Sanatçının resimlerinde sıkça karşımıza çıkan "lale" imgesi, onun kültürel belleğinde seramikle birebir alakalı olarak, geleneksel Türk sanatının muhteşem çini örneklerindeki lalelere de uzanır. Kimi zaman da lale imgesi, sanatçının kendisiyle özdeşleşir. Resimlerinde insan yoktur, sessiz doğa kesitleri sunar. Ancak, bu sessiz doğa kesitlerinde laleler vardır, kimi zaman tek, kimi zaman pek çok. Sanatçının "Çanakkale Manzaraları" serisi de manzara, kent görünümleri açısından önemlidir. Çanakkale'nin mavi ve yeşil egemen doğası resimlerine yansır. Özellikle Çanakkale'de Yeni Kordon'dan Gelibolu'ya bakış ve Hamidiye Tabyaları, gemilerin geçtiği boğaz yine "Canan'ın evleri" ve "Canan'ın laleleri" ile canlanır. Tuval, kağıt ya da seramik, kullandığı malzeme ne olursa olsun, gerek Çanakkale manzaraları, gerek lale ve ev kompozisyonlarında mavi renk ağırlıklıdır. Yoğun kullanılan mavi renk etkisiyle eserlerin yaratım sürecindeki değişen zaman ve mekân farklılıklarını, birbirlerinden ayrı olsalar da aralarında devamlılık duygusu yarattığını ifade eden Atalay, eserlerinde sıkça kullandığı mavi renk ve tonlarının, hem dünyevi hem de aşkın olanı vurguladığını ve kendi psikodinamiklerini de yansıttığını belirtir. Özellikle Çanakkale manzaralarında görülen maviler, yeşiller, kahverengiler, doğrudan bu kentin doğasının renkleridir. Yaşam alanlarında gördüklerini, belleğinde kalan izlenimler ve imgelerle aktarır. Seramik üzerine resimlerinde, fresco etkisinde kullanılan renk alanları olarak, sessiz doğa kesitlerini, mekânları, geniş boşluklarla yansıtır. Çanakkale manzaralarında da ev imgesi o kadar güçlüdür ki bazen açık bir mektup zarfı yalınlığında seramik tablet formuyla belirir. Sanatçı, 2010 tarihli, seramik tablet üzerine resmettiği "Çanakkale'den Mektuplar" adlı eserinde, Çanakkale boğazında seyreden bir gemi, arkasında Gelibolu yarımadası ve gün batımı ile Çanakkale-Ankara arasındaki yaşamını, eve özlemini, yazıya gerek kalmadan açık bir mektupla dile getirir. Açık zarf biçimindeki seramik tablet, aslında onun resimlerinden tanıdığımız ev betimlemeleriyle örtüşür. Canan Atalay, yaşam alanlarından belleğinde kalan izlenimlerini, imgeleri, düşlerini, "İçsel Manzaraları" olarak yalın formlar ve renklerle gözler önüne serer. Tuval, kağıt ya da seramik, malzeme ne olursa olsun, "Canan'ın evleri", "Canan'ın laleleri", "Canan'ın manzaraları"... sonsuz bir yaşam enerjisi ile var olmaktadır.
(Gül Sarıdikmen, "İçsel Manzaralar")