Veysel Günay (1948 - Trabzon)
Işığın Peşinde
Metin: Kaya Özsezgin, Zekiye Sarıkartal
40 Sayfa
30 cm x 40 cm
"Uzak Doğu’da resim sanatı, herşeyden önce evrenin gizini dışa vuran bir özellik taşır. Çünkü sanatçılar, bir şeyi resmetmeden önce, uzun gözlemler sonucu, onun içinde gizli olan şeyi keşfederler. Bunun sonucunda, doğanın kendisi kadar doğru olan bir resim çıkar ortaya. Veysel Günay da, içinde yaşadığı coğrafyaları, yaşadıklarının bir tanığı olarak resmeder. Cezanne’ın öğrettiği gibi, leke ve renk ilişkisine dayalıdır resim; renk ve çizgi bir birinden ayrıdır. Bu gerilim, duyusal etkinin yoğunlaştığı coğrafi mekanlar oluşturur. Günay, yan yana kullandığı renk tonlarıyla bir nakış etkisi yaratır. Çünkü en arkadaki motifler de, en öndekiler kadar net boyanmış ve biçimlenmiştir. Sanatçının kendisi dışardan bakan usta bir göz değil, o coğrafyaya uyum sağlamayı başaran bir insan olarak oradadır. Böylece, biz de resme dışardan bakamayız; adeta ışığa yönelen pervaneler gibi, resmin içine girer, sonsuzluğun sırrına ermek isteriz. 
Van Gogh’un resimlerinde çığlık çığlığa bütünleşen boya ve fırça, Veysel Günay’ın resimlerinde nesnelerin yapısını isabetli çizgilerle yakalar. Boya yine çizer gibi sürülmüştür; ancak, o kadar çok ince katman üst üste gelmiştir ki, hiç bir ilişki gizli kalamaz. Işığı takip eden fırça hareketleri, nesnelerin içinde görünmeyen çizgilere ulaşır. Geçirgen renkli çizgiler, bir resimde nesnelerin nasıl oluştuğunu gözler önüne serer. Üstelik, bu geçirgen katmanlarda hiç bir tesadüf yoktur. Oluştukları, oluşmaları gereken sıraya uygun bir düzende belirirler. En arkadaki plan, en önce boyanmıştır. Orta yerde durması gereken bir biçim, oluşum aşamasında, buna uygun bir zamanda boyanmıştır. Boyanın hangi incelikte, ne zaman, nereye, nasıl sürüldüğünü keşfetmek, betimleme sürecinin izleriyle oluşan mekanın derinliklerine inebilenlere göredir. Renk taptaze, pırıl pırıl günışığını yansıtır. Gökyüzünde aşk ve özgürlük vardır. İdealize edilmiş zamanda, yaşam ideal zamanla "öte dünya” arasını kapsar. Var olan gelenek, toplumsal belleğimizde hala capcanlıdır; kendi içinde tazelenerek o çok iyi bildiğimiz, sadece en son nerede gördüğümüzü iyi anımsayamadığımız bir görüntüye dönüşür.”
(Zekiye Sarıkartal, "Işığın Peşinde”)