Anthropocene
Metin: Dilek Şener
24 Sayfa
21.5 cm x 21.5 cm
Yeni bir jeolojik çağın başlayıp başlamadığına dair bir tartışma, bu aşamada, serginin maksat ekseninden kaymalara yol açabilir. Yine de gerçekle temas ettiğinizde -ki Pehlivan doğanın doğal atmosferindeki keşiflerini bu sergisine taşımıştır- Anthropocene'in kapımıza geldiği dürtüsüyle garip ahvaller içinde salınıyoruz. Bu durum olumsuz algıları tetikleyebilir. Doğa kesitlerindeki vitrin mankenleri gibi durağan hareket, belirli mimik ve doğaya aykırı renkteki kıyafetleriyle tekil/ikili figürler, aklımıza Yaratılış sahnelerini getirmektedir. Bilinçli olarak sanatçı tarafından seçilen genç kadın figürleri, önceden yaratılan doğanın içinde ayrıksı durmaktadır. Doğayı tanımaktan veya onun varlığını kabul etmekten öte davranışlar sergilenir. Çoğunlukla arkalarını hem izleyiciye, hem de doğaya dönmüşlerdir. Öte yandan bitkilerin arasında dimdik duran figürler ise girift görünmelerine rağmen küçük beden jestleriyle doğadan ayrılır. İşte başlarken cepte tuttuğumuz kurgu-fotoğraf eylemi, bu saptamayla sanatçı tarafından sahneye dâhil edilmiştir. Bunu yaparken Pehlivan bilinçlidir. Ne doğa insanla, ne de insan doğayla kenetlenmelidir. Herkes kendi doğal sürecini yaşamalı ve fakat son iki yüz yıl içinde insanın doğaya yaptığı müdahaleler hissedilmelidir. Böylece insan-doğa ikilemleri, yaşanan gerginlikler, insan bedeni üzerindeki ruhsal değişimler, ince bir ayrıntıyla, abartmadan gözler önüne sermektedir. Dünden bugüne "doğa-insan" şeklinde kurulan hiyerarşik düzen, "insan-doğa" olarak yer değiştirmiştir. Sistemin iktidarı artık insandır! Gerçeklik ve fantezi arasındaki dengeleyici eylemle yüklü imgeler gerilimli bir anlatım sunarken şablonlarda görünen "durgunluk" klostrofobik ve esrarengiz bir etki yaratmaktadır. Doğadaki devinime dayalı değişim/dönüşüm halleri, Pehlivan'ın fotoğraf karelerinde kendi zamanlarından koparak durağanlaşır. Doğa, ne rüzgâra ne yağmura, ne de diğer olaylara karşı koyar. Özetle evriminin hiçbir döneminde doğa zar atmamıştır. Hal böyleyken sanatçının tek yapması gereken ışığın, doğanın renklerindeki uyumlu kesişmelerine tanıklık etmektir. Bir an öncenin, bir an sonrasında olabileceklerin itelendiği uzam, durgun bir atmosferdir. Her şey ve her an, doğanın kendi öz varlığında olan doğal değişime açıktır. Ve doğanın göbeğinden damlayarak çıkagelen insanla birlikte, sistemde dengeler değişmiş ve "Anthropocene" başlamıştır.
(Dilek Şener, "Doğa Zar Atmaz")