Nil Köken (1976 - Ankara)
Hayatın İçinden Portreler
Metin: Hakkı Engin Giderer
24 Sayfa
21.5 cm x 21.5 cm
Portrelerin arka planındaki renkler portrelerdeki renklerle ilişkilidir. Arka plan bir tiyatro dekoru değil daha gerçek bir mekân yanılsaması yaratır. Portrelerin bu mekânda soluk aldıklarını söyleyebiliriz. Ressamın renklerin psikolojik anlamlarını içeren öznel bir sözlük kullandığını söyleyebiliriz. Anlatımcı biçem, fırçanın hızlı davranışları, yakalanan gerçekliğin bir an önce bozulmadan tuvale geçmesini amaçlamaktadır. Arka planın modelin yüzüne göre genellikle daha düz boyanması ve daha az renk içermesi portrenin öne çıkması, dikkatin portreye odaklanmasını sağlamaktadır. Bazı portrelerde kullanılan nesneler Nil Köken’in diğer resimlerinden koparılıp aktarılmıştır (kâğıttan kayık, bebek, kelebek). Konusu masalsı olan büyük tuvallerdeki çocuksuluk özellikle oto portrelere sinmiştir. Büyülü, çocuksu, şiirsel (renklerin birbiri içinde erimesi, çizgilerin kaybolduğu belirsiz ve sisli yüzeyler) anlatım, Köken’in portre resmini fotoğrafın katı gerçekliğinden ayırır. Bu nedenle Nil Köken’in portreleri bir iç gerçekliğin anlatımıdır diyebiliriz. Kendi portrelerinin daha etkileyici olması en iyi tanıdığı modeli resmetmesindendir belki. Oto portrelerde ressam, modelini isterse çalışmak için kan uykusundan uyandırabilir. Onu yemek molası vermeden çalıştırabilir, model olarak acımasızca davranabilir. Ressamın kendi kendine model olması büyük bir konfor demektir. Kendinizle, kişiliğinizle ilgili bilgileri başkalarına yansıtmak cesaret ister. Oto portre çizen ressamın cesareti ise resmin kalitesini belirler. Nil Köken’in bu cesareti kendi portrelerinde gösterdiği söylenebilir. Tedirgin, içe dönük, kırılgan, çocukluğa dönmek isteyen ya da çocuk masumiyetine önem veren bu yüzler karşısında ressamın içtenliği ile karşılaşırız.
(Hakkı Engin Giderer "Nil Köken’in Portreleri Üzerine”)


Sessizlik Bahçeleri
Metin: Dilek Şener
24 Sayfa
21.5 cm x 21.5 cm
Nil Köken’in büyük bir aşkla dünyayı, adeta meditasyon yaparcasına, resimleriyle ele geçirme azmine hayran kalıyor insan. Hem de hayali bahçeler kurarak günümüzün nesneleşen tavrına, çiçeklerin narin güzellikleri ardına gizlenmiş sırlarla, cesaretle bırakıyor. Kısa süre önce gerçekleşen bir yolculuğun, yazıcının not defterine düşen cümlelerinde saklı kalan Van Gogh’un renkleriyle onu buluşturmanın derin isteği bundan dolayıdır. Pek çok duygu, renkle kalbinizde canlanırken, belleğinizde size küçük hileli oyunlar sunarak, Arles şehrinin bahçelerine doğru açılan bir dehlizin içine doğru itiliyorsunuz. Adeta kendi zamanınızdan çekilip, renklerin ara zamanına dalıyorsunuz. Mekânın önemi var mı? Zamanın renksel tik tak’larıyla yarışırken ve koşarken her bir rengin peşinde, mekân hayallerinizin ötesine geçebiliyor. İnsan, hayalleri gerçekleştiği sürece yenilerinin peşine düşermiş. Köken’in size renk hayalperesti olabilme huzurunu verdiği, sessizlik içinde kulaç atarken, gerçek veya düş önemini yitiriyor. An kovalanıyor renk bahçelerinde… Doğa ile mücadele söz konusu bile değildir. Kim üstün gelecek ya da kim yenilgiyle uğrayacak? İnsan mı, doğa mı kazanacak? Onun bahçelerinde doğa, bize o kadar yakındır ki, bilinmezden haber veren bir dost gibidir. İzleyici ressamla birlikte bir sahne kurar. Sahnenin ortasındaki manzarada bir yolculuk film şeridi gibi ardı ardına sıralanır. Yolculuk kimi zaman Seferis’in şiirlerindeki tuzlu sulara karışır, sarı kumlar üzerine yazılır sevgilinin adı veya Ayçiçeği Tarlaları’nın sarısına bir kurşun sesiyle hoyratça savrulur kırmızının ışığı… Velhasıl izleyici Nil’in yoluna kendi yolunu eklerken, sessiz iç bahçelerini keşfedebilir. Tuzlu suyun köpük dalgaları, sahile vurduğunda, silinir kumlara yazılan isim, değişir sahne… Yeni bir yolculuk başlar Ardıç Kuşu’nun şarkısının peşi sıra…
(Dilek Şener "Sahne’de…")


Gözleyen Yeryüzü
Metin: Canan Atalay
24 Sayfa
21.5 cm x 21.5 cm
Nil'in masalsı bahçelerinde güven verici bir ortam, mekansal bir özgürlük hissedilir. Bu resimler her gün doğadan hızla uzaklaşan ve yabancılaşan insanı 'anlamsızlık kabusundan' uyandırma yolları sunar. Bu bahçeler, çiçekler ve yeryüzü çocuklarıyla duygusal bir bağ kurarken doğayı olduğu gibi kabul ederiz. 'Gözleyen Yeryüzü' resimlerinde gezinirken tinsel bir güzellikle baş başa kalırız. Boyası taze, diri, devingen görünümler içinde, ışıklı bir düş dünyasına dalarız. Nil, keskin gözlemci ruhuyla doğal olanı unutulmaz ve etkileyici kılan yaklaşımıyla resim sanatımızda manzara resmine özgün bir yorum getiriyor. Kendisinden önce gelenler ve çağdaşlarından farklı olarak doğayı, toprağı, ağacı, suyu ve yeryüzünün tüm varlıklarını bir bütün olarak resmediyor, hissettiriyor. Yeryüzünü kuşatan varlıkların kokularına, seslerine, renklerine yüreğimizi açıyor. Bir anne kucağında birbirleriyle konuşan, etkileşim halinde olanların yüreğine dalmamızı, bilincin sessizliğinde 'daima ışığa doğru' ilerlememizi sağlayan resimleriyle bizleri baş başa bırakıyor.
(Canan Atalay, "Gözleyen ve Gözeten Yeryüzü")